Osmanlı İmparatorluğunun saray erkânı, birçok ileri gelen ulema takımı, Öztürkçe konuşan Türk halkını, Türk köylüsünü ve dilini küçümserler, kimileri aşağılarlardı. Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Köroğlu vb daha nice halk ozanları, Öztürkçe, halkın dili ile şiirler söylerken, padişah dâhil, öteki Osmanlı aydınları şair ve yazarları (Divan Edebiyatında olduğu gibi), yazdıkları kitaplarda, devlet yazışmalarında Arapça, Farsça, Türkçe karışımı, Ne Türkün, ne Arabın, ne de İranlıların Osmanlıca denilen ve halkın anlayamadığı bir dil kullanıyorlardı. Bu nedenle halkla devlet arasında bir kopukluk bile oluyordu. Halkın anlayamadığı Osmanlıca ile yazışma ve konuşmayı “aydın olmak” olarak görüyorlardı. Osmanlı aydınları, halkın öz dili olan Türkçeyi konuşan halkı küçümsüyorlar, Türkçeyi “kobat dil”, Türk Halkını da “Kaba Türk” diye aşağılıyorlardı.
Bu konuda Ziya Gökalp şöyle demektedir: “Osmanlı sınıfı, kendi milleti hâkime (egmen ulus) suretinde görür, idare ettiği Türklere milleti mahkûre (aşağı ulus, hor görülen ulus) nazarıyla bakardı. Osmanlı daima, Türk’e-“EŞEK- derdi”. [vii]
Osmanlı sarayının devşirme yazarlarından Hafız Ahmet Çelebi’nin 1499 yılında yazdığı şiirin bir kıtası şöyledir:
………………………
“Sakın türk’ü insan sanma
Bir an bile olsa Türkle olma
Türk eline şeker olsa, o şeker zehir olur
Türk’ün başını keserken sakın gam yeme
Baban bile olsa Türk’ü öldür” [viii]
İnsan gerçekten dehşete düşüyor. Bir Türk aydını kendi halkını aşağılıyor, ne ki Türk’ün başını kesmekten, Türk’ü öldürmekten bahsediyor, yazdığı şiirinde. Müslümanlık babalanmasından, Arap böbürlenmesinin, Arap emperyalizminin Türk halkını nerelere götürdüğünün acı sonucu, dehşet veren görüntüsüdür. Osmanlı böylece bilim ve teknolojiye ilgisiz, kendi öz halkına karşı dışlayıcı, aşağılayıcı görüldüğü gibi insanlar üzerindeki dinsel şartlandırma ve dinsel telkin, halkın, Türk’ün özbenliğini yitirmekte olduğunun kanıtıdır. 1923 ten sonra Atatürk’ün laik devlet düzeni, aydınlanma çabası Türk’ün silkinip özbenliğine döndüğünü çağdaş dünyaya göstermişti.
Ne yazık ki günümüzde Atatürk ve laiklik düşmanlarının tekrar eski bağnaz ataklarını Türk halkına telkine başladığını görüyoruz. Unutmayalım ki bir ülkeden laiklik gittikçe, dinsel telkin ve dinsel baskı arttıkça çağdaşlıktan, yaratıcılıktan uzaklaşılır; bir ülkede dincilik yarşı başlamışsa o ülke artık iflah olmaz, Afganistan gibi çağın gerisine itilir.
Άρθρο του Ιμάμ Αχμέτ
Τεύχος 72, Απρίλιος - Μάιος 2014